İSTANBUL'UN FUHUŞ HARİTASI
Araştırma-İnceleme
Resmi
rakamlara göre 3 milyon 440 bin 648 kişi ile en çok mülteci kabul eden Türkiye,
“Yabancılar ve Uluslar arası Koruma
Kanunu”nu TBMM’de, 11 Nisan 2014’te kabul etmiş ve UNHCR ile “Ev Sahibi Ülke” anlaşmasını da 1 Eylül
2016 yılında imzalayarak resmiyet kazandırmıştı. Suriyeli mültecilerin yanı
sıra turizm ve ticareti geliştirmek amacıyla aralarında Ortadoğu ülkeleri,
Türki cumhuriyetleri ve eski Sovyet ülkelerinin de bulunduğu 89 ülke ile
yapılan vize muafiyeti anlaşması, Türkiye’yi kontrol edilemeyen düzensiz göçmen
kriziyle baş başa bıraktı. Mülteci kamplarından ayrılan ve ülkenin dört bir yanına
dağılan mülteciler, temel barınma ihtiyaçlarını karşılamak için farklı iş
alanlarına yöneldiler. Aynı zamanda ciddi bir kamu sağlığı sorunu ve vergi
kaybına neden olan göçmen ve mültecilere ilişkin ne Göçmen Bürosu’nun ne de Sağlık
Bakanlığı’nın sitesinde pek de aydınlatıcı bilgiler bulunmuyor.
Makul
şüphelerim üzerine başlattığım ve yaklaşık iki yıl süren araştırmamın ilk
adımını, sokaklarda işportacılık yaparak 5 ile 10 TL arasında değişen
fiyatlarla saat ve parfüm gibi ürünler satan Afrikalı işportacılar olarak
belirledim ve İstanbul’un en kalabalık semtlerinin birinde, işportacı
tezgahlarını haftalarca gözlemleyerek günlük cirolarını tespit etmeye çalıştım.Tanık
olduğum durum, sattıkları ürünlerin maliyeti sıfır olsa dahi bu yöntemle yaşamlarını
idame ettirmelerini mümkün kılmıyordu. İşportacıların günlük ihtiyaçlarını
karşıladıkları pasaj içindeki çay ocağına düzenli olarak uğradım ve onlar
diyalog kurdum. Daha çok dinleyerek bazen de konuştukları konularda fikir beyan
ederek ama mümkün olduğunca da mülteci-göçmen sorununu açarak bu konudaki
fikirlerini öğrendim. Sohbet esnasında, 5-10 liraya satılan saat, parfüm gibi şeylerle
geçinmenin mümkün olmadığını söyledim. Herkes farklı şeyler söylerken çaycının,“ne saati bunlar başka dolaplar çeviriyor” şeklinde
ki alaysı yanıtı, üzerinde durmam gereken en önemli ayrıntıydı.
En önemli ipucuna işportacıdan ulaştım
Diyalog kurduğum Afrikalının tezgahına aralıklarla
uğradım ve birkaç defa da alışveriş
yaparak güven duygusunu pekiştirdim. Kırık Türkçesiyle anlaşmaya
çalıştığım işportacıya, Afrikalı kadınlarla arkadaşlık etmek istediğimi
söyleyerek bu konuda bana yardım etmesini istedim. İlk başta Afrikalı
kadınların, Türklerle arkadaşlığa yanaşmadıklarını söyleyerek konuyu
geçiştirmek istedi ancak Afrikalıların Türklere karşı böyle bir tutum ve tavır
içinde olabileceklerini düşünmediğimi, tüm dünya halkına hoşgörü ile yaklaşan
birilerinin mutlaka olabileceğini söyleyerek onu sarsacak keskin bir çıkış
yaptım. Kısa bir süre duraksadıktan sonra ciddi ilişki arayan birisini
tanımadığını ama ücret karşılığında birlikte olabileceğim Afrikalı kadınlar
olduğunu, istersem bu konuda yardımcı olabileceğini söyledi.
Ücretle
çalışan kadınların telefon numaralarını vereceğini beklerken, telefonundan bana
bazı yabancı uygulamalarını göstererek buradan Afrikalı kadınlarla birlikte
farklı ülke vatandaşı kadınlarla da tanışıp, iletişim kurabileceğimi söyledi. Kendisinin
bu işin içinde olup olmadığından emin olamadığım gibi önerdiği eskort
uygulamalarının ne ölçüde işime yarayacağını da kestirmem zordu. Bu aşamadan
sonra aldığım uygulamaları indirdim ve sahte (fake) birkaç profil açarak araştırmamı sürdürmeye başladım. Günümün
birkaç saatini profilleri incelemeye ayırarak ülkeleri ve bölgelerdeki yoğunluğu
tespit ettim. Neredeyse tüm profillerde Türkiye’ye ait telefonlar yazılıydı ve
arayarak ya da whatsapp ile iletişim kurulması yönünde not düşülmüştü. Uyarıya rağmen bazı profillere mesajlar yazdım
ancak hiçbirinden geri dönüş olmadı.
Yüzlerce kadınla görüştüm, notlar aldım
Araştırmamı sürdürebilmem için yeni bir telefon
hattı satın aldım. Profil sayfama zengin, elit birisi olduğumu hissettirecek
kısa notları, hem Türkçe hem de İngilizce yazdım ve bu notları aralıklarla
değiştirdim. Uyguladığım bu yöntem işe yaradı ve günden güne favorilerine ekleyen
kadın sayısı çoğaldı. Telefon numaralarını da ekleyerek bir liste oluşturdum ve
whatsapp’tan mesajlar yazdım. Yazıştığım kişilere hangi ülke vatandaşı olduğu,
ne zamandan beridir Türkiye’de yaşadığı, ücret politikaları, çalışma şartları,
hizmet verdikleri yerler ve semtler gibi başlıca sorular yönelterek notlar
aldım. Sohbetin akışına göre sorular değişiklik gösterse de genellikle önceden
hazırlanmış şablon mesajları gönderiyorlardı. Memnun kalmam durumunda daimi
müşterileri olabileceğimi söyleyerek hem konuyu genişletmeye hem de güven duygusunu
pekiştirmeye özen gösterdim.
İki yıla
yakın bir zaman sürdürdüğüm kapsamlı çalışmamda farklı ülke vatandaşı yüzlerce
kadınla görüşmeler yaptım, notlar aldım. Derlediğim bilgiler, Türkiye’de sadece
yüzeysel bir konuymuş gibi geçiştirilen göçmen-mülteci sorununa ilişkin
bilinmeyen veya üzerinde durulmayan gerçekleri, tüm çıplaklığıyla gözler önüne
seriyordu.
Kimler, hangi bölgeleri tercih ediyor?
Türkiye’ye sadece seks işçiliği için gelen
ülkelerin başında Özbekistan, ikinci sırada ise Afrika ülkelerinden Nijerya ve
Gana yer alıyor. Özbeklerin en yoğun olduğu bölge, 90’lı yıllarda Rusların bavulla
birlikte seks ticareti yaptığı Aksaray-Laleli bölgesi. Beyazıt’tan başlayarak Aksaray,
Laleli, Fatih, Şehremini, Çapa, Fatih bölgelerini kapsıyor ve Topkapı’da son
buluyor. Özbeklerin yoğun olduğu bu bölgeler, Topkapı sınırında kesildikten
sonra Şirinevler’den yeniden başlayarak Halkalı, Zeytinburnu, Esenyurt gibi
bölgelerde seyrekleşiyor ve Beylikdüzü’ne kadar devam ediyor. Bu bölgelerde
nadir de olsa Afrikalılar bulunuyor. Topkapı da ise Çin masajı hizmeti veren
birkaç Çinli dışında neredeyse bölge boş. Masaj dışında müşterilerden gelen teklifleri
geri çevirenler de var, kabul edenlerde. Şirinevler, Bakırköy ve Ataköy
semtlerinde ise daha çok Türkler yoğunlukta. Afrikalıların tercih etmediği
Anadolu bölgesinde yine nadir de olsa Özbeklere rastlamak mümkün fakat Kadıköy,
Kartal, Maltepe ve Ümraniye semtleri, Türklerin adeta üs bölgesi durumunda.
Taksim ve
çevresi Afrikalıların en yoğun olduğu semtler ancak nadir de olsa Mecidiyeköy
ve Osmanbey’i de tercih ediyorlar. Bu bölgelerde yine Özbeklere rastlamak
mümkün. Kağıthane ve çevresi ise tercih edilmeyen bölgeler arasında olmakla
beraber nadir de olsa işi organize eden Azeriler, bu bölgeleri tercih ediyor. Bunun
dışında Ukrayna’dan ve Polonya’dan belli başlı günlerde gruplar halinde
getirilen kadınlar, lüks otellerde yüksek fiyatlarla pazarlanıyor. Yüksek
fiyatların döndüğü organizasyonlarda şartların ve kuralların yanı sıra fiyat
politikalarını da yine kendileri, gecelik olarak belirliyorlar. Bunun dışında hizmet
vermedikleri gibi hiçbir bir öneri ve teklifi de kabul etmiyorlar.
Nasıl çalışıyorlar, ne gibi güvenlik önlemleri
alıyorlar?
İlk
başlarda çocuk bakıcılığı için Türkiye’yi tercih eden Özbekler, kısa yoldan
para kazanmak için seks işçiliğine yönelerek bu pastada en büyük payı
oluşturmuş durumdalar. Genellikle
organize edenlerin kontrolünde 2-3 kadın, paylaşımlı evlerde çalışırken
bağımsız olarak tek ya da iki kişi halinde çalışanlar da var. Özbeklere ilişkin
dikkatimi çeken önemli detay ise çalışan kadınların sürekli değiştiği ve kazandıklarını
Türkiye’de harcamadıklarıydı. İşte
bu önemli ayrıntı, Özbeklerin çoğunluğunun para kazanma amacıyla Türkiye’yi
tercih ettiklerini ortaya koyuyordu. Çalışma şartlarının tek-çift seans, saatlik
ve gecelik olarak belirlendiği fuhuş piyasasında randevu evlerinin yanı sıra
ev, otel ve rezidanslara servis verenlerde var. Profillerinde genellikle sahte
fotoğraf kullanan Özbekler, sadece birebir iletişime geçildiğinde gerçek
fotoğraflarını paylaşıyorlar. Senası 100 TL’den başlayan ücret politikası, gecelik
400 ile 600 TL arasında değişiyor. Genellikle adres değişikliği yaparak
güvenlik önlemi alıyorlar fakat bunun yanı sıra kesinlikle ilk etapta, cadde,
sokak, kapı numarası gibi bilgileri paylaşmıyorlar. Bunun yerine ilk randevuyu
telefonla yönlendirerek gerçekleştiriyorlar. Türkiye’ye bir yılda yüzlerce
belki de binlerce giriş-çıkış yapan Özbek seks işçileri, hem ilk sırada yer
alıyorlar hem de ilişkide korunmayı müşterilerinin tercihine bırakarak cinsel
yolla bulaşan bir çok hastalığında taşıyıcısı oluyorlar.
İkinci
sırada yer alan Afrikalılar da ise durum, farklılıklar gösteriyor. Özbekler gibi
sahte fotoğraf kullanmıyorlar ve genellikle profillerine “Natürel masaj hizmeti” notunu düşüyorlar. Ancak bire bir iletişime
geçildiğinde eskortluk yaptıklarını söylüyorlar. Nadir de olsa kendi evinde
hizmet verenler de bulunuyor fakat genellikle otelleri tercih ediyorlar. Afrikalı
seks işçiliğinin ardında ise kadınları yalnızca uçak bileti ile vize harcı
karşılığında Türkiye’ye getiren, Türk ortaklı organizasyon bulunuyor. Fiyat
politikaları ise 400 ile 1.600 TL arasında değişiyor ve genellikle kendilerinin
belirlediği otellerde veya evlerde hizmet veriyorlar. Özbeklerin aksine kesinlikle
gecelik kalmıyorlar ve korunmasız (kondom)
ilişkiyi kabul etmiyorlar. Müşterilerine bulundukları konumu göndererek buluşmayı
sağlıyorlar ve ilk buluşmada otel, ev çevresini gözcüleri aracılığıyla kontrol
ederek güvenlik önlemleri alıyorlar. Müzik ve
eğlenceye düşkün Afrikalılar ise yine Afrikalıların işlettiği eğlence
mekanlarında harcama yapıyorlar.
Emniyet’ten yardım ve ilk buluşma
Aramızda güven duygusunu pekiştirdiğim Şaşina
adındaki Özbek kadınla iletişime geçerek geleceğimi ve mevcut kızların
fotoğrafını göndermesini istedim. Gönderdiği üç kızdan birisini belirleyip,
onunla yarın görüşmek istediğimi söyledim fakat ertesi gün işimin çıktığını
daha sonra geleceğimi söyleyerek bir hafta bekledim. Böyle bir yola başvurmakta
ki amacım oyalamak ve aynı kadının ne kadar bir süre Türkiye’de kaldığını
tespit etmekti. Tekrar iletişime geçtiğimde ise tercih ettiğim kadının ülkesine
döndüğü ve bu hareketliliğin devamlı olarak yaşandığı yanıtını aldım. Böylece Özbeklerin,
düzenli olarak Türkiye’ye giriş-çıkış yaptıklarını teyit etmiştim. Bu defa farklı
bir yol izleyerek mevcut kadın fotoğraflarını istemeden geleceğimi söyledim. Adres
yerine yolu tarif edeceğini söyleyen Şaşina, bu konudaki ısrarlarımı boşa
çıkarınca, onun kurallarına uydum ve tarif ettiği gibi bulundukları binanın
önüne kadar geldim. Böylece cadde, sokak ve apartmana kadar gerekli tespitleri
de yapmış oldum. Çaprazda bulunan börekçiye geçerek binaya giren-çıkan kadın ile erkek trafiğini, bu
insanların davranış biçimlerini gözlemledim. Son bir defa daha arayarak açık
adres vermesini, bu şekilde bulamayacağımı ve telefonumun şarjının da bitmek
üzere olduğunu söyledim ancak yine tarif etmekte ısrar etti. Telefonu kaparak
birkaç saat daha gözlemlerimi sürdürdüm ve bu aşamadan sonra kesinlikle
güvenlik önlemi almam gerektiğine karar vererek Gayrettepe Emniyet Müdürlüğüne
gittim.
Kendimi tanıtarak emniyet amiriyle görüşmek
istediğimi söyledim. Birkaç dakika sonra amirin kendisi bizzat salonda beni
karşılayarak odasına aldı. Yaptığım çalışmayı kısaca özetledim ve aldığım
notlardan bilgiler aktardım. İhtiyaç duyduğumda, bana destek verip
vermeyeceklerini sordum. Memnuniyetle kabul etti fakat çok önemli bir çalışma
yaptığımı ama nafile uğraş olduğunu da sözlerine ekledi. Fuhuş ile mücadelede mevcut
yasaların yetersiz olduğunu, yakalayıp sınır dışı ettikten sonra 10-15 gün
içerisinde tekrar ellerini kollarını sallayarak giriş yaptıklarını söyledi. Karşılıklı
telefon numaralarımızı kaydettikten sonra teşekkür ederek ayrıldım ve bundan
sonraki hedefimi de ikinci sırada yer alan Afrikalılar olarak belirledim.
İkinci buluşmada sıkı bir tedbirle karşılaştım
Randevu
evleri hakkında yeterli bilgiyi elde etmiştim ancak otellerde nasıl
çalıştıklarına dair edindiğim bilgi, telefon ve mesaj görüşmeleriyle
sınırlıydı. Ayrıca Türklerle ortak çalışan Afrikalıların nasıl bir güvenlik
önlemi aldıklarına dair hiçbir bilgiye henüz ulaşamamıştım. O nedenle son
görüşmemi, genellikle otelleri tercih eden Afrikalı bir kadınla yaparak
araştırmamı sonuçlandırmaya karar verdim. Afrikalı bir kadınla iletişime geçerek görüşmek istediğimi söyledim. Buluşma
yeri olarak Beyoğlu’nda bir otelin adını veren ve otel ücreti de dahil olmak üzere
saatlik 600 TL isteyen kadını, 350 TL’ye ikna etmeyi başardım. Otellerin
güvenli olmadığı konusunda ısrar ederek ne gibi güvenlik önlemleri aldıklarını tespit
etmeye çalıştım. Tüm görüşmelerini bu otelde gerçekleştirdiğini ve şu zamana
kadar bir sorun çıkmadığını söyleyerek otelin güvenli olduğunu söyledi. Randevuyu
netleştirdikten sonra Gayrette Emniyet Müdürlüğünü arayarak öğlenden sonra saat
14:00’de, Beyoğlu’nda bir otelde görüşmek üzere randevulaştığımızı söyledim ve
ihtiyaç duyduğumda Beyoğlu emniyetinden birkaç sivil polisin benimle irtibatta
kalmalarını rica ettim.
Randevu
saatinden önce buluşmanın gerçekleşeceği otelin paralelindeki büfenin önünde
oturarak otelin giriş kapısını gözetlemeye başladım. Giriş çıkış yapanlar
arasında nadir de olsa birkaç Afrikalı kadın vardı. Randevu saati geldiğinde,
mesajla geldiğimi bildirdim. İlginçtir ki, Türkçe bilmediğini söyleyen ve o
nedenle de İngilizce iletişim kurduğum kadından bu defa gelen mesaj Türkçe idi.
Mesajında, birkaç dakika gecikeceğini ve tam olarak nerede olduğumu soruyordu.
Otele getiren kişinin Türk olduğundan ve ortak çalıştıklarından böylece emin
olmuştum. Deşifre olmamak için oturduğum büfe yerine paralelindeki kebapçıda
yemek yediğimi söyledim. Taksim’de oturduğunu söyleyen kadın, randevusuna bir
saatten fazla geç kalmasına rağmen henüz ortalarda yoktu. Tekrar ve peş peşe
mesajlar yazdım fakat yanıt alamadım. Bölgeyi terk etmeden evvel Emniyet
Müdürlüğünü arayarak durumu izah ettim. Aldığım yanıt, otelde randevulaştıkları
her kişinin sivil polis olabileceği ihtimalini göz önünde bulundurarak hareket
ettikleri yönündeydi. Yaşadığım bu son durum Afrikalıların, polis baskınına
karşı nasıl önlem aldıklarını açıkça ortaya koyuyordu. Son randevu
gerçekleşmemiş olsa dahi araştırmam hedefine ulaşmış oluyordu.
Ekonomik zararlar ve ölümcül hastalıklar
Yaptığım
çalışmalar sonucunda edindiğim bilgi ve topladığım veriler, göçmen-mülteci
sorununun mevcut sorunlarla sınırlı kalmadığını çarpıcı bir şekilde ortaya
koyuyordu. En az ikişer kişiler halinde ve tek senası 100 TL’den hizmet veren
Özbeklere ait randevu evlerinde mesai saatleri içinde (9 saat) ortalama 5-8 kişiyle birlikte oluyorlar. Saatlik ve
gecelik çalışma ücretleri de dikkate alındığında, randevu evlerinin günlük
ortalama cirosu tek kişi üzerinden 900
ile 1.200, aylık ortalama kazançları en az 27 bin, yılık kazancı ise yine en az
300 ile 324.000 TL arasında değişiyor. Düzenli olarak giriş-çıkış yaptıkları da
dikkate alındığında, her yıl birkaç yüz seks işçisi Türkiye’ye giriş-çıkış yapıyor
ve tutarı belli olmayan büyük vergi kaybına neden olmakla kalmıyorlar, kamu
sağlığını ciddi ölçüde tehdit ediyorlar. Cinsel yolla ve temasla bulaşan
HIV/AIDS Hepatit B-C, Gonore, Sifiliz,
Şankroid, Kalmidya, Herpes, HPV gibi 30 dan fazla bakteri, virüs ve parazitin yanı sıra kendi
ülkelerine özgü hastalıkları da Türkiye’ye taşıyorlar.
Türkiye’de CYBE’yi önleme amaçlı kurulan “İzleme Destek Komitesi” düzenli
çalışmadığı gibi gerek Sağlık Bakanlığı ve gerek Göçmen Bürosu verilerinde,
CYBE ile mücadeleye ilişkin güncel ve
yeterli bilgi bulunmuyor, adeta yokmuş gibi davranılıyor. Hacettepe HIV/AIDS
Araştırma Merkezi’nin raporunda, vakaların Asya kıtasında her gün arttığına,
Türkiye’nin ise bunun dışında kalmayacağına dair uyarılar yapılıyor. T.C Sağlık
Bakanlığı’nın Aralık 2000 verilerine yer verilen raporda, 1141 kişinin HIV/AIDS’li
olarak kaydedildiği, bu vakalardan 364’ünün AIDS basamağında, 777’sinin ise HIV-
pozitif olarak bildirildiği not edilerek tehlikenin boyutuna dikkat çekiliyor.
Söz konusu raporda, HIV enfeksiyonu taşıyanların, verilen bu rakamların çok
üstünde olduğu ve gerçekleri yansıtmadığının da altı çiziliyor. Dünya Sağlık
Örgütü’nün (WHO) raporlarında ise Asya ülkelerinin genelinde, özellikle de
Güney-Doğu Asya bölgesinde HIV/AIDS salgınının her yıl artış gösterdiği uyarısı
yapılıyor ve buna sebep olarak da sağlık sisteminin yetersizliği ile devlet
politikalarına işaret ediliyor.
WHO’nun
raporuna göre Türkiye bu konuda sessiz
Dünya Sağlık Örgütü’nün raporunda yer
alan veriler, cinsel yolla bulaşan HIV/AID virüsünün hızlı bir şekilde artış
gösterdiğini ortaya koyuyor. Raporda, Güney-Doğu Asya ülkelerinde HIV
enfeksiyonunun, 2000 ile 2015 yılları arasında yükselişe geçerek % 47’ye ulaştığına, nüfusun % 40’nın
HIV enfeksiyonu ile yaşadığına, Afrika ülkelerinde ise HIV salgınının 2007 itibariyle
7 kat artış gösterdiğine, yıl sonu itibariyle de HIV virüsü bulaşmış yaklaşık
bir milyondan fazla kişinin tedavi gördüğüne dair veriler yer alıyor. Raporda
ayrıca Asya ülkelerinde 2007 yılında yaptıkları sağlık taramasında 2.500.000
kişiye, HIV virüsü bulaştığının (enfekte)
tespit edildiğine dikkat çekilerek tehlikenin boyutları gözler önüne
seriliyor.
Dünya Sağlık Örgütü ile
Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Birleşik programının (UNAIDS), ortak hazırladığı rapora göre bugün dünya da tahminen
33,4 milyon kişi HIV virüsü ile yaşıyor, 2,7 milyon kişi 2008’de enfeksiyon
kapmış ve yine 2 milyon insan 2008’de, AIDS ve bağlantılı hastalıklardan
yaşamını yitirmiştir. Ayrıca hastalıkla mücadele eden ülkelerde vakaların % 17
azaldığına dikkat çekilirken, başta Asya ülkeleri olmak üzere etkin mücadele
etmeyen, konuya sessiz kalan ülkelerde HIV- pozitif insan sayısının arttığına dair
uyarılar yer alıyor. WHO’nun yayınlandığı raporun çizelgesinde de görüldüğü
üzere Türkiye’de enfekte edilen (virüs
bulaşan) kişi sayısı, yıllara göre artış gösterirken Türkiye’de seks
işçiliğinde ilk sırasında yer alan Özbekistan’ın alanında ise herhangi bir veri
bulunmuyor. İşte bu tablo, Özbekistan’ın HIV/AIDS gibi kamu sağlığını tehdit
eden ölümcül hastalıklara tamamen sessiz kaldığını çarpıcı bir şekilde ortaya
koyuyor. Yalnız İstanbul da yaptığım bu çalışma ve uluslar arası kuruluşların
yayınladığı raporlar tartışmasız bir şekilde ortaya koymuştur ki, göçmen-mülteci
sorununun altında kamu sağlığını ve ekonomiyi tehdit eden çok daha tehlikeli
sorunlar yatmaktadır. Vize muafiyeti anlaşmalarının acilen gözden
geçirilmesinin yanı sıra etkin bir mücadele edilmediği takdirde bugün ki
ekonomik sorunların yanı sıra ciddi bir kamu sağlığı sorunuyla baş başa kalacaktır.
Veysel BOĞATEPE / 06 Mayıs 2019
Yorumlar