NAMIK KEMAL'İN PARİS SÜRGÜNÜNÜ SONLANDIRAN GİZEMLİ İNGİLİZ: A. FANTOM


                                                                                 “Kemal’in harcadığı para, temizdir.”
                                                                                                                           A. Fanton.



VEYSEL BOĞATEPE

  Baskıcı Abdülhamit dönemine muhalefet eden ve bu nedenle kısacık ömrünü hapislerde ve sürgünlerde geçiren Namık Kemal’in, Paris sürgününün sona ermesine ilişkin olarak siyasi konulardan uzak duracağına ve yazı yazmayacağına dair Sadrazam Ali Paşa’ya söz verdiği dışında ayrıntılı bilgi yoktur. Aralarında böyle bir anlaşmanın yapıldığını varsayalım ama Namık Kemal, Paris’e kaçtıktan sonra İstanbul’daki Sadrazam Ali paşa ile ne görüşmüş ne de kendisine bu konuda mektup yazmıştır. İkisi arasında herhangi bir görüşme olmadığına göre de af konusunu takip eden birisi ya da birilerinin olduğu kesindir. İşte bu kişinin veya kişilerin kimler olduğunun, af konusunda ne gibi görüşmeler yapıldığının üzerindeki sır perdesini aralamadan yaşamının önemli ayrıntılarından birisini oluşturan Paris sürgününü tam anlamıyla açıklığa kavuşturmak mümkün olmayacaktır. Ayrıca Namık Kemal gibi önemli bir kimliğin yaklaşık üç yıl süren (1867 / 1870) Paris sürgününün “anlaştı, affedildi” şeklinde tek bir nedene bağlanması da kesin ve net bilgi değildir. Çünkü affedilmesinin perde gerisinde birçok hadiseler yaşanmış, nihayetinde izin alınmıştır ancak ne gibi taahhütler verildiği, affedilmesini sağlayan tek kişi olan gizemli İngiliz tarafından dahi gizli tutulmuştur. Namık Kemal tarafından İstanbul’a gönderilen bu gizemli İngiliz’in, İstanbul’da ne gibi işlerle meşgul olduğu, af konusunda kimlerle görüştüğü gibi birçok ayrıntının yanı sıra bu sürecin nasıl hazırlandığını orijinal mektuplardan ve oğlu Ali Ekrem’in yayınlanmamış notlarından okuyarak açıklığa kavuşturacağız.

   Namık Kemal’in Paris sürgününe ilişkin yazıların yalnızca bir kaçında ve sadece “Kemal’in Londra’daki komşusu” şeklinde bahsedilen bu gizemli İngiliz, gerçekte Kemal’in Londra’da hukuk dersi aldığı hocasıdır. Hukuk dışında ticaretle de ilgilendiği ve Kemal’de onun meziyetlerine güvendiği için “memlekete hizmeti olur” düşüncesiyle onu İstanbul’a göndermiştir. Namık Kemal’in affedilmesini sağlayan tek kişi de işte bu gizemli İngiliz, A Fanton’dur. İstanbul’da geldikten sonra önceliğini ticarete ayıran Fanton, diğer yandan da Kemal’in affedilmesi için girişimlerde bulunmuştur. Af konusunda Viyana elçisi ve İstanbul Şehremini Haydar Efendi, Haydar efendiden sonraki viyana elçisi Mısırlı Halil Şerif bey ile görüşerek desteklerini almış ve nihayetinde Namık Kemal’in affedilmesini sağlamıştır. Fakat affedilmesiyle İstanbul’a dönen Kemal, tam anlamıyla özgürlüğüne kavuşmuş olmayacaktı. Çünkü 1872’de çıkarttığı “İbret” gazetesinde yine hükümete ağır eleştiriler yöneltecek ve yaklaşık bir yıl sonra da bu defa Magosa’ya sürgün edilecekti.

   Namık Kemal ile A. Fanton arasındaki son dört aylık zaman dilimini kapsayan mektuplar, bu sürece ilişkin bilinmeyenleri açığa çıkartırken Kemal’in sürgün hayatının sonra ermesi hususunda büyük mücadele veren gizemli İngiliz A. Fanton’u da tanımış olacağız. Ailesi de dâhil olmak üzere kısa sürede Kemal’in tüm çevresiyle yakın ilişkiler kurarak ticari faaliyetlerde bulunan A. Fanton’un, İstanbul’a ne amaçla gönderildiği, ne gibi ticari faaliyetlerde bulunduğu, Namık Kemal ile ilişkililerinin bozulma nedenleri, af konusunda kimlerle ve ne gibi diplomasiler yürüttüğü gibi birçok sorunun yanıtını, bu mektuplarda bulacağız. Adını gizli tutmayı tercih eden bu gizemli İngiliz, mektuplarını yalnızca “A. Fanton” şeklinde imzaladığı için adının tam olarak ne olduğu hususunda herhangi bir bilgiye ne yazık ki ulaşamadım.

A. Fanton, İstanbul’a Hangi  Amaçla Gönderildi?

   Bu sorunun yanıtını vermeden evvel Kemal’in, Paris’e neden kaçtığına dair kısa bir hatırlatma yapalım. Namık Kemal, Tasvir-i Efkâr gazetesinde parlamenter sistemin kurulmasını savunan yazılar yazıyor, hükümet aleyhine de şiddetli eleştirilerde bulunuyordu. Şark Meselesi üzerine yazdığı bir yazıdan dolayı gazete kapatılırken kendisi de Erzurum’a vali yardımcısı olarak sürgün edildi. Ancak Erzurum’a gitmek yerine dava arkadaşı Ziya Paşa ile birlikte Paris’e kaçtı ve burada önderliğini Mısırlı Prens Mustafa Fazıl Paşa’nın yaptığı “Yeni Osmanlılar Cemiyeti”ne katıldı. Fransız Hükümeti’nin, ülkeyi terk etmelerini istemesi üzerine de Londra’ya geçti. Burada A. Fanton ile tanışan Kemal, Paris’ten kopmadı ve aralıklarla seyahatlerde bulundu. Kemal’in, Paris’ten vazgeçmemesi, ilerleyen zamanlarda ikili arasında büyük soruna neden oldu ve hatta A. Fanton, Kemal’e ağır hakaretler içeren mektuplar yazdı. İstanbul’a gönderilmesindeki amaç ise A. Fanton’un, İstanbul’u Bağdat’a bağlayacak bir şimendifer (Demiryolu) projesinin olduğu ve bu projeden, Osmanlı’nın Londra Konsolosu Musuros Paşa’ya bahsetmiş olmasıydı. İşte bu sebeple onun meziyetlerine güvenen Kemal, memlekete hizmeti olur düşüncesiyle İstanbul’a göndermeden evvel de Sadrazam Emin Ali Paşa’ya mektupla bilgi vermişti.

  Namık Kemal, Paris’e gittikten sonra Sultan Abdülaziz’in fermanıyla Mısır yönetimindeki haklarından mahrum edilen Mustafa Fazıl Paşa’nın maddi desteği ile geçimini sürdürürken para kazanmak amacıyla Fanton’un önerisi üzerine Kuran’ın basım işini kabul etmişti. Kuran’ın basımıyla ilgili Londra’da bir dizi olumlu görüşmeler yaptıktan sonra işlerin takibini Kemal’e bırakarak İstanbul’a hareket eden Fanton, önce Viyana’ya uğrar ve buradan Kemal’e bir mektup yazarak işleri takip etmesi için Paris’ten, Londra’ya dönmesini ister. Zarfın üzerine de “Fransız yardım Cemiyeti’ne, Fransız Büyükelçisi eliyle ulaştırılması” notunu düşer. 5 Nisan 1870 tarihli zarfta, Kemal’in Londra’daki adresi şu şekilde yazılıdır: “Garp Tarafı, Fritzroy Meydanı Grafton Sokağı No: 28 Londra”. Viyana çıkışlı bu mektubunda serzenişte bulunan A. Fanton, Kemal’e şunları yazar:

“Aziz Kemal,

"Mektubun beni sevindirdi fakat benim sabırsızlığımı anlaman lazım. Kuran’ın esham sahipleri (Kuran’ın basımı için para yatıranlar) beklemekten yoruldular. Eğer gelmezsen (Londra’ya) bu işi yakalarından atabilirler. İstanbul postasını beklemelisin. Bir de bir sırrı bana tahriren(araştırma) niçin emanet edemeyeceğini anlamıyorum. Bu sırrı bana mektupla bildirseydin, okuduktan sonra yakardım. 
Rica ederim bir ayak gel çünkü uzun müddet katiyetsizlik (belirsizlik) içinde yaşayamam ve senin bana bu türlü davranman çok fena.

Selam, elini sıkarım.

A. Fanton.”

   Mektuptan da anlaşıldığı üzere Kemal’in, araştırılmasını istediği ancak onunla paylaşmak istemediği konularda var. Viyana’dan yazdığı ikinci mektubundan ise Viyana elçisi Haydar efendinin, Namık Kemal’in İstanbul’a dönmesi için destek verdiğini görüyoruz. İşte o ayrıntı mektuba şöyle yansır:

“Viyana / 28 Haziran 1870

Azizim Kemal,

Çok yorgunum. Mektubunu aldım ve kâğıdının bütün sözlerini beynime hak ettim(kaydettim). 
Brüksel’den sana kâğıt yazamadım(mektup veya not) çünkü “Independence Belge İdarehanesi”nden hiç kimseyi göremedim. İngiltere Hariciye Nezareti’ne gelince eğer Cenevre’de kullanmak lazım gelirse, icap ed en (gerekli olan) mektubu sana İstanbul’dan yazarım. Onun için biraz daha bekle. 
Haydar efendiye bu akşam selamını söyleyeceğim. Eğer Musuros paşa beni aldattıysa (Osmanlı devletinin Londra Büyükelçisi ve Veziri) ben ona gösteririm.

Dostun A. Fanton”

  Brüksel’e neden uğradığına dair herhangi bir bilgi paylaşmıyor ancak Londra’dan çıktığı İstanbul seyahatinin, Viyana ve Brüksel hattından gerçekleştiği anlaşılıyor. Avrupa’daki ihtilâlcilerden şair Ziya, Sağır Ahmet, Beyzade Mehmet efendi ve Çapanoğullarından Agâh efendi aleyhinde bir takım dedikoduların dolaştığı esnada Fanton’da nihayet 2 Temmuz 1870’de İstanbul’a geliyor. Bir yandan Kuran’ın basım işlerini takip ederken diğer yandan da Kemal’in çevresiyle ilişkilerini geliştirmek için girişimlerde bulunuyor. Başta Kemal’in ailesi olmak üzere kısa sürede güven kazanan Fanton, bazen Mısır prensi Mustafa Fazıl’ın konağında, bazen de Osman oğullarından Şehzade veliaht Murad’ın köşkünde ağırlanacak derecede itibar görmeye başlıyor. Ona bu kapıları ardına kadar açan tek referans da Namık Kemal’dir.
Fanton’un, işleri takip etmesi için ısrarla Londra’ya dönmesini hususunda yaptığı çağrıların nihayet sonuç verdiğini, Kemal’in babasına ait Çengelköy’deki evinden yazılan mektuptan anlaşılıyor. Fanton, deşifre olmamak içinde güvenilir bir adres veriyor ve mektuplarını, bu adrese göndermesini istiyor. Mektubunda, Kemal’in ailesi hakkında şu bilgileri aktarıyor:

“İstanbul’daki A. Fanton’dan, Londra’daki Kemale;

Azizim Kemal,

Fotoğraflarımızı aldım ve bir tanesini babana verdim. Annen (üvey annesi) karın ve kızın ağladılar. Fakat onların demesine göre o kadar şişmanlamışsın ki ve sakalın seni o kadar değiştiriyor ki tanınman mümkün değilmiş. Viyana’daki mösyö Leconte’den aldığım Kuran, çok iyi gidiyor. Prens Mustafa Fazıl bey vesaire çok memnunlar. Bana kâğıtlarını (mektup, pusula vs.) böyle yaz: Monsieur Dorigny, Rue Asmalı Mescid. No:15, Pera.

Dostun A. Fanton”

   Fanton’un verdiği adres, Kemal’in babası Asım beye bedava diş yapan, diş hekimi Monsieur Dorigny’nin işyeri adresidir. Fanton’un, İstanbul’a gelmeden evvel Viyana’ya neden uğradığının yanıtını da yine bu mektupta buluyoruz. Viyana’ya, Kuran’ın basım ve satış işiyle ilgili bağlantılar kurmak için uğramış ve muhtemelen Brüksel ziyaretinin sebebi de budur. Mektubunda, Kuran’ın basımıyla ilgili İstanbul’da yürüttüğü çalışmalarında söz eden Fanton, bu mektubu yazdığı gün Sadrazam Ali Paşa’yı göreceğini ve neticeyi kendisine (Kemal) Çarşamba postasıyla bildireceğini not ediyor. Sadrazam Ali Paşa’yı ziyaret etmesinin nedeni ise Kemal’in affedilmesi meselesini konuşmak içindir. Bir yandan Kuran’ın basımı için Londra’da matbaa arayışına girerken diğer yandan da satışı için girişimlerde bulunur, bağlantılar kurmaya çalışır. Kuranın siparişi için İstanbul Şehremini Haydar efendiyi ziyaret eder ve onu, 20 bin Kuran nüshasının alınması için Sadrazam’a mektup yazması hususunda ikna eder. Bu konuda da Kemal’e bir mektup yazarak Kuran’ı basacak olan mösyö Fruuwirth ile görüşmesini ister ve bazı konularda da uyarılarda bulunur. Ayrıca bu mektubunda, bir gemi haritasından da bahseder ama ayrıntı vermez. Fruuwirth ile bu hususta da görüşmesini, haritanın basım işini de ona vereceğini ama karşılığında da ondan Kuran’ı tahsis etmesi talebinde bulunur. Mösyö Fruuwirht’e, şu öneri ve taleplerle gitmesi tavsiyesinde bulunur:

“(…) Mösyö Fruuwirth’e şunu söyleyeceksin: Mösyö Fanton, İstanbul’da büyük menfaatler temin edecek olan bir iş yapmaktadır. Bu işi size emniyet (vermek) için önceden sizden şunları istiyor. 1- Siz, kendi yaptığınız işlerle ve onun (Fanton) sizin şirketinize getireceği işlerle mütenasip (oran, orantılı) ona (Fanton’a) bir pay ayıracaksınız ve bu payı aksiyon (peşin) olarak vereceksiniz. 2- Şirketten gelen bütün işler üzerinden mösyö Fanton’a kârdan, üçte bir nispetinde hisse verilecek. 3- Eğer haritalar işi muvaffakııyetle biterse, bu husustaki emir verildikten sonra mösyö Fruuwirth tarafından bana bin frank verilecek. Ve bu Nezaret’ten (Maarif Nezareti) isteyeceğim şeylere halel (zarar) getirmeyecek. 4- Bana mösyö Fruuwirth tarafından sarih (kolay, anlaşılır) bir beyanname verilecek ve bunda şu hususa dikkat edilecek: Benim sarih bir muvafakatim olmadıkça mösyö Fruuwirth, Türkçe hiçbir eser basmayacak.”

   İşi sağlama almak için sıkı bir sözleşme taslağı hazırlayan Fanton, mösyö Fruuwirth’e vereceği işlerden komisyon talebinde bulunmakla kalmıyor Maarif Nezareti’nin, birlikte iş yaptıklarından haberinin olmayacağına dair taahhütte bulunmasını da talep ediyor. Buna karşılık Kuran’dan sonra harita işinde uzlaşma sağlanırsa ona başka işlerde getireceğini taahhüt ediyor ve mektubunun devamında şunları yazıyor:

“Aziz Kemal,

Mösyö Fruuwirth’i git hemen, gör ve kendisine bu işi aç. Fakat işin şeklini ve mahiyetini hiçbir suretle anlatma ve nezaret kelimesini falan ağzına alma. Sadece şunu ilave et: Bu anda ona teklif edilecek kocaman bir iş var. Eğer şartlarımdan bir tanesini reddederse, Paris’te başka bir müessese bulacağım. Haritaları basma imtiyazı, umuyorum bana iki, üç günde lütfedilecek (verilecek). Artık teklifimi kabul edip etmemek, Fruuwirth’e kalmış bir şey. Mösyö Fruuwirth, bu teklifimi kabul ederse Kuran işi, onun servetinin bir kısmını yapacak ve haritalar işi de bunu tamamlayacak. 
Harbiye Nazırı’yla olan mülakatımı (görüşmemi) öğrendikten sonra sana öbür gün bir başka mektup yazacağım. Mösyö Fruuwirth’in, tekliflerimi kabul edip etmediğini bana telgrafla bildir.

Dostun A. Fanton”

   Fanton, henüz basım için matbaa bulamamışken Kuranın ilk basımından 20 bin adet sipariş alıyor. Buna harita basım işi ve Fanton’un daha sonraları gireceği farklı ticari işleri de eklendiğinde gerçektende ciddi bir rakam yani Fanton’un ifadesiyle servet değerinde bir kazanç elde edileceği anlaşılıyor. Başka bir mektupta ise yine harita konusuna değiniyor ve ilaveten de tarih vermediği, İstanbul yangınıyla ilgili elinde bir plan olduğunu ve bunun harita olarak basımı için Kemal’e önerilerde bulunuyor. İşte o ayrıntı, mektupta şöyle yer buluyor:

“Aziz Kemal,

Sana İstanbul yangınının planının gönderiyorum. İnternatıonel’e git, görüş. Eğer bu planı basmak isterlerse, teferruat (ayrıntı) hakkında izahat verirsin. Eğer basmak istemezlerse mösyö Moreau’ya git, onu bul. Yahut benim tarafımdan Graphic’e git, mösyö Thomas’ı sor. Bu pusulayla bin lira iste. Bir para aşağı olmaz. Yahut planı bastırma.

Dostun A. Fanton”

   Memlekete faydası olur düşüncesiyle İstanbul’a gönderilen Fanton, veliaht Murad Efendi, Veliaht’ın Lâlası Divrik’li topal Süleyman ağa, Mısırlı prens Mustafa Fazıl paşa, Corrier d’Orient gazetesi sahibi Jean Prety gibi önemli kişilerle de yakın ilişkiler kurmakta hiç zorlanmadı. Namık Kemal referansıyla tüm kapıları ardına kadar açan Fanton, Kuran’ın basımıyla başladığı iş hayatına harita basımı, çiçekli yelpaze, altın saat, şimendifer, yazma eserlerin basımı, mûsuki aletleri, şarap ve hatta silah ticaretini de ekleyerek faaliyetlerini günden güne genişletti. Fanton’un zengin olma, servet edinme girişimleri ve para hırsı Kemal’in dikkatinden kaçmadı. Fanton hakkında yanıldığını kısa sürede anlayan Kemal, onun mektuplarını kimi zaman yanıtsız bırakırken kimi zaman da hiç yanıt vermeyerek tavır aldı. Aşağıdaki mektup, Kemal’in rahatsızlığını ve tavrını göstermesi bakımından önemlidir. Fanton, mektubuna cevap alamadığını hatırlattıktan sonra ticari faaliyetleri hakkında Kemal’e şu bilgileri veriyor:

“8 Temmuz 1870 
İstanbul’daki A. Fanton’dan, Avrupa’daki Kemale

Senden hala mektup alamadım.

1- Bebeklerim ve madam Fanton (çocuklarını ve karısını kastediyor) ve kendimin resimlerimi bekliyorum. 
2- Bugün Süleyman’ı göreceğim (Abdülaziz’in veliahd’ı, Murad efendinin Lalası Divrik’li topal Süleyman ağa) 
3- Yarın yahut öbür gün prens Murad’a gideceğim. (Veliaht Murad efendi) 
4- Mustafa Fazıl ile (Mısırlı prens Mustafa Fazıl paşa) yarın saat iki de randevum var. Jean (Corrier d’Orient gazetesinin sahibi) bana dedi k;i prens bizi sevmekte berdavam (sürüp gitmekte). Jean sana selamlarını söylüyor. 
5- Hidiv (Mısır Hıdivi İsmail paşa) buraya geldi, Halim ve Mustafa ile (Mısırlı prens Halim ve Mısırlı prens Mustafa Fazıl) akşam yemeği yediler. Hıdiv, İsmail padişah tarafından soğuk karşılandı. Henüz edinemediğim tafsilat (bilgi, malumat) yarına. 
6- Mösyö dö Gramont’un (1870’de, Fransa Hariciye Nazırı) nutku üzerine esham (pay, hisse) harikuleda düştü. 
7- Kuran işini çabuk bitir, bir dakika kaybetmemeli. Pazartesiye yahut Salıya, sadrazama gideceğim. Kâğıt imalı için bana örnekler gönder. Hükümet, külliyetli (bol miktarda) kuran nüshası alacak. 
8- Baban, çocukların ve hanımın iyidirler. Fakat annen (Kemal’in üvey annesi Maide) ve kız kardeşi biraz rahatsızdırlar. Karabet ile (Kemal ile veliahd Murad arasında mektup taşıyan Bünyanlı postacı) Melik (Kemal ile Ziya’nın, Londra’da çıkarttıkları Hürriyet gazetesinde mürettiplik (dizgici) eden Ermeni Melik efendi. Bu mektup yazıldığında Melik, İstanbul’a dönmüştü) başıma bela oluyor ve olduğunun kendisi de farkında. 
9- Yarın padişahın mızıka takımını idare eden paşa (Guatelli paşa) ile öğle yemeğindeyim. Musuki aletleri meselesi yoluna girdi. Paşa ile bizim aramızı bulacak zat, mösyö Besson dur.(Fransız ressam Faustin Besson) eğer bu teşebbüs muvaffakıyetle neticelenmezse, mösyö Dupont ile (Fransız matbaacı ve mebus, Paul-François Dupont) görüşsün ki, o da mösyö Hunt’u (İngiliz ressam William Holman Hunt) Paris fabrikatörlerinden birisiyle tanıştırsın. 
10- Mösyö Moraeu’ya (Fransız, Gusteve Moraeu) git ve ona deki; şimendifer projesi teklifini hükümet iyi karşıladı. Maliye Nazırı’nın müfekkiresi (karar verebilecek konumda olan) Ohanes efendiyi (Çamiç Ohanes) dün gördüm. Çok samimi görüştük, baban da oradaydı. Ohanes efendi, senin iyi dostlarından birisidir, salamı var. Mösyö Moraeu’dan mektup alır almaz Nazır’ı görmeye gideceğim (Maliye Nazırı). Ohanes, benden malumat aldıktan sonra beni Nazır’a takdim edecek. Bu işle meşgul olmak ve müşterek menfaatimizi korumak, mösyö Moraeu’ya aittir. 
11- Vaktiyle “Hidiv” başlığı altında bir tefrika ( yazı dizisi) basan Levand Herald, şimdi de “Nubar Paşa” diye bir tefrika basacak.”

  A. Fanton’un ticari bağlantıları ve bu konudaki girişimleri, maddeler halinde uzayıp gidiyor. Zengin olma hayalini ve para hırsını teyit eden önemli ayrıntı da bu mektubun satır aralarında “İstanbul’da çok iş var” şeklinde yerini buluyor. Mektubun devamında ise silah ticaretiyle ilgili şu bilgileri aktarıyor:

“16- İngiliz kâğıdından örnekler gönder. Yahut Hunt, bunları çabuk getirsin. Maliye Nezareti’nde işi bitirmek için bunları bekliyorlar. Satış fiyatının bildirilmesi lazım ve satacağım fiyat, her kâğıdın üzerinde bulunmalı. 
17- Mösyö Devaux’ya git (kim olduğu bilinmiyor) şarap örneklerini henüz almadığımı söyle. Jean (Corrier gazetesinin sahibi) bu şarapları satın alacağını bana vaat etti. 
18- Ekrem (Kemal’in o tarihte 3 yaşlarında olan oğlu Ali Ekrem Bulayır) ele avuca sığmaz bir çocuk. Bugün Üsküdar’da, Rıza beyin evine gideceğim ve onunla silah işini konuşacağım. Bana politikadan bahsedeceğin zaman mektuplarını Dorigny (Kemal’in babasının dişçisi) adına gönder. İhtiyata (güvenli) en uygun olanı budur.

Selamlar, arkadaşın Fanton.”

   Fantom bir mektubunda da gönderilen çiçekli yelpazenin tamamının satıldığı ve bir düzine daha göndermesini isterken özellikle de Kuran’ın basımından çok para kazanacaklarını, prensin (Mısırlı prens Mustafa Fazıl) 50 bin ile 100 bin arasında basılması fikrinde olduğunu hatırlatarak mektubunu noktalıyor.

Namık Kemal’in Paris Sürgününü Sonlandıran Anlaşma

   Fanton, Kemal’e yazdığı mektuplarında çoğunlukla ticaretle ilgili gelişmelere, ilişkilere yer veriyor fakat bu yoğun ticari ilişkiler arasında nadir de olsa Kemal’in affedilmesi için de bir takım girişimlerde bulunduğunu ve kayıtsız, şartsız olarak İstanbul’a dönmesi için de gerekli izni alacağına değiniyor. Kuran’ı bastırmak için yaptığı girişimlerin sonuç verdiğini, İstanbul’a getirmek içinde gümrük izni aldığını ve artık hayalini kurduğu servete ulaştıklarının müjdesini verirken Agâh ile ilişkisini kesmesi konusunda da uyarıda bulunuyor. Önemli ayrıntıların yer aldığı 20 Temmuz 1870 tarihli mektubunda şunlar yazıyor:

“Azizim Kemal,

Mösyö Wilkuinson ve Fruuwirth’e söyle ki, Kuran işi çok muvaffakıyetle sonuçlandı. Kuran’ın iki nevi tab’ı (iki yeni baskısı) satıldı denilebilir. Satışına izin verildi ve gümrük, bütün nüshalarının serbestçe İstanbul’a gelmesi için emir aldı. (izin verildi) Servetimiz temin edilmiş demektir. Fazla olarak Fruuwirth’le, ilerisi için bir mukavele yapacağım. Haritalar işi suya düştü fakat Maarif Nazırı’ndan, şahsıma ait olarak daha doğrusu seninle ikimize ait olarak bir imtiyaz aldım. Şimdi işin tanzimi kalıyor. Bir cihet (aksilik) olmazsa, mösyö Fruuwirth’i yakamdan atacağım. Bütün bunları konuşmak için benim oraya dönmemi bekle.

Dün prensi gördüm (Mısırlı prens Mustafa Fazıl), Agâh (Çapanoğlullarından Agâh efendi) mahvolmuştur. Onunla görüşme ve Londra’da ondan kaç. Oraya ancak 15 gün sonra döneceğim. Şimendifer işi için zaman şimdi müsait değildir. Fakat olabilecek işler hakkında Ali paşa bana malumat (bilgi) verecek. Diğer imtiyazlar için konuştum. Önümüzdeki postayla, mösyö Moreau’ya mektup yazacağım. Cenevre’den haber alamadım, Süleyman’ın dostuyla görüşmedim.”

   Mektupta sözünü ettiği Moreau hakkında herhangi bir bilgi vermiyor ve yine mektubunun neredeyse tamamını, ticari ilişkilere ve gelişmelere ayırıyor. Bu mektuba yansıyan önemli ayrıntılardan birincisi A. Fanton’un amacını ve para hırsını ortaya koyan “Servetimiz temin edilmiş demektir.” sözü, diğeri ise Kuran’ın dağıtımı ve satışı için gümrük izninin alınmasından hemen sonra A.Fanton’un, Londra’ya gidecek olmasıdır. İlerleyen sayfalarda bu ayrıntıya tekrar değineceğiz. Aynı mektupta, Kemal’in ailesinin iyi olduğu hakkında bilgi veren Fanton, kendi ailesini merak ettiğini ve hatta onlardan haber alamadığı için endişeli olduğunu not ediyor. Bu kısa hatırlatmalardan sonra mektubunun kalan kısmını yine ticari ilişkilere ayırıyor ve şunları yazıyor:

“(…) Eğer Kuran’ın neşri zamanında, senin kayıtsız şartsız İstanbul’a dönmen hakkında izin alamazsam, babanı da benimle birlikte Londra’ya götürmeyi tasarlıyorum. Söz aramızda, umuyorum ki Mustafa Fazıl, yazma eserleri (el ile yazılmış) basmak için bana bir konak verecek ve bu işin gayesi de Maarif’e hizmet olacak. Eğer Fruuwirth, benimle anlaşmazsa, Viyana’dan geçerken orada ziyaret ettiğim bir adamla anlaşacağım. Londra’ya göndermek için mütemadiyen (sürekli) para bekliyorum. Sana bir makale gönderiyorum ki dün “Levand Herald”da neşrettim (yayınladım). Bu yazı, buralarda çeşitli tefsirlere (yorumlara) yol açtı. İsmail’in, Abraham beyinin (Osmanlı veziri ve paşası zengin bir Ermeni) prens Mustafa Fazıl’ın, Mustafa beyine (Mısırlı prens Mustafa Fazıl’ın kâhyası) 125 bin frank borçlu olduğunu bildiğim için bu tefsirlerin neler olacağını anlarsın. Melik, her gün baş ağrıtıyor. Onun için mektuplarını Asmalı Mescit’te 15 Numarada Dorigny adına gönder.

Selam aziz dostum, seni öperim.

A. Fanton.”

   Fanton’un, bu konuda bütün çabası, herhangi bir şart kabul etmeden Kemal’in affedilmesini sağlamaktır. Fanat ikinci bir seçeneği daha var. Eğer kayıtsız ve şartsız olarak affedilmesini sağlayamazsa, Kemal’in babasını da alarak Londra’ya dönecektir. Yine aynı mektupta, Londra’daki eşine ve çocuklarına göndermek üzere beklediği paranın kaynağını ve miktarını belirtmiyor ancak muhtemelen veliaht Murad veya Mısır prensi Mustafa Fazıl ya da ya da Kemal’in hürriyet kavgasına dâhil olan herhangi birisinden Namık Kemal namına alacağı paradır.

   Genellikle ticaret, para ilişkilerine yer verdiği mektuplarına yanıt vermeyen Kemal’in bu tavrı da onu sinirlendiriyordu. Uzun bir aradan sonra tam da Fransa-Almanya harbinin başladığı ilk günlerde nihayet Kemal’den mektup alabilmişti. Namık Kemal’in babasının evinde, 25 Temmuz 1870 tarihli mektubunu yazdığında savaş, onuncu gününe girmişti. Savaştan kısaca bahsettikten sonra Kemal’in, kendisine cevap vermeyişini savaşa bağlıyor, bazı önerilerde bulunduktan sonra yine mektubun büyük bölümünü ticarete ayırıyordu.

   Kendisinden en son 5 Temmuz’da bir mektup aldığını hatırlatan Fanton, bu defa alaylı bir üslupla Kemal’e şöyle sesleniyordu:

“Azizim Kemal,

5 Temmuz tarihli mektubunu dün aldım. Yani Londra’dan İstanbul’a 20 gün. Varna yolu ile haftada üç posta var. O halde daha sık yaz. Marsilya postası da var. Şüphesiz ki muharebe, Almanya yolunu kapadı. Fakat şimdi sanıyorum ki her şey yoluna girdi. Hasılı (kısaca söylemek gerekirse) bana iki posta vasıtasıyla mektup yolla. Hatta Trieste (Slovenya sınırında bir liman kenti) postasıyla bile. Ben de öyle yapacağım.”

   Mektuptan da anlaşılacağı gibi Kemal, mümkün mertebe mektuplarına geç yanıt veriyordu ve bu tavrı Fanton’u hem endişelendiriyor hem de kızdırıyordu. Oysa Kemal açısından bakıldığında durum tamamen farklıydı. Mektupların geç veya hiç gelmemesinin nedeni savaş falan da değildi. Hürriyet ve vatan uğruna hapisleri, sürgünleri göze alan Kemal’in, memlekete faydası olur diye gönderdiği Fanton’un zengin olmaktan, servet edinmekten öte bir amacının olmadığı gerçeği karşısında derinden yaralanmıştı. Kemal’in yanıt vermemesinden, tavrından endişelenen Fanton ise ticari hayatını garantiye almak için onun, kimlerle görüşmesi veya görüşmemesi gerektiğini dikte ettirmeye başlamıştı. Fanton’un bu endişe ve korkusu, mektubun satır aralarında “(…) Eğer benim buradaki işlerimi bozmak istemezsen sana tavsiye ederim Agâh’la (Yeni Osmanlı Cemiyeti üyesi, Çapanoğullarından Agâh efendi) görüşme ve onunla münasebetini kes. Bu babanın emri, benim de en büyük arzumdur.” şeklinde yerini buluyordu.

   Babasının böyle bir arzusunun olup olmadığını bilmiyoruz fakat Kemal’in dava arkadaşlarından Agâh konusunda uyarmasının sebebi İngiliz “Gettlife” gazetesinin, kendisi ve Kemal hakkında prens Mustafa’ya gönderdiği olumsuz rapordan kaynaklı olabilir. Fakat birçok gazetede muhabiri bulunan ve Kemal’i ticaretin içine çekmeye çalışan Fanton’un, bizzat bu haberi kendisinin de yaptırdığı kuşkusu da akla gelmiyor değil. Bu önemli ayrıntıya ilaveten prens Mustafa’nın, İstanbul’da Fransızca bir gazete çıkartmak istediğini ve kendisine 50 bin frank teklif ettiğini yazıyor. Buna karşılık olarak da Kemal’in, haftalık Türkçe gazete çıkartması için anlaştığını, ayrıca el yazısı eserlerin basımı için de birlikte atölye açacaklarına değinerek bazı yeni ticari bağlantılarının ve projelerinin olduğundan bahsediyor. Tabi Kemal’in nasıl bir cevap yazdığını bilemiyoruz fakat Fanton’un, adını kullanarak anlaşmalar yapmasından, taahhütlerde bulunmasından rahatsız olduğunu Kemal’in ona karşı tavrından anlıyoruz. Bu uzun mektubunun sonunda eşi madam Fanton’u merak ettiğini, yeterli parasının olup olmadığını soruyor ve evde eksik olmamasına gayret etmesini, ailesine göz kulak olması tavsiyesinde bulunuyor. İkisi arasındaki mektuplaşmalar, A. Fanton’un Londra’ya gidip, Namık Kemal ile birlikte İstanbul’a dönecekleri zamana kadar devam ediyor.

Namık Kemal, A. Fanton’la İlişkisini Neden Kesti? 

   Namık Kemal’in İstanbul’a dönmesine ilişkin ayrıntıların yer bulduğu diğer bir mektupta, Fanton’un üslubunda ciddi bir değişiklik ve sertlik dikkat çekiyor. Kemal’e duyduğu öfkenin tek nedeni, Kemal’in Londra’da işleri takip etmek yerine Paris ziyaretlerinde bulunmasıdır. Çünkü Fanton’a göre Londra iş, ticaret, servet, Paris ise eğlencedir. Fanton’a göre kendisi iş takibi yaparken Kemal, Paris’e eğlenmeye gidiyordu. Oysa gerçekler hiçte zannettiği gibi değildi. Namık Kemal, davasını parayla takas edecek bir kişiliğe sahip olmamasına rağmen ısrarla Kemal’i de ticaretin içine çekmeye çalışan Fanton’a tavrını, mektuplarına yanıt vermeyerek koyuyordu. İşin bütün yükünü tek başına omuzlayan Fanton, Kemal’in ticarete olan kayıtsızlığını hazmedemiyor, öfkeleniyordu. Ona“hafif” deme cüretinde bulunurken, zaten giderek bozulmaya başlayan ilişkilerinin kopmasına zemin hazırlayacağından da habersizdi. İşte o öfke, mektubunun satır aralarına şöyle yansıyordu:

“Azizim Kemal,

Paris’te ne yapıyorsun? Öyle bir sırada ki, Kuran’ın basılması senin itinalarına (özverine) muhtaç ve öyle bir zamanda ki ben uzun, yorucu güç yolculuklarla çocuklarımdan karımdan ayrı düşerek yorulup duruyorum. Bu halin, hafifliğin bence anlaşılır şey değil. Sana bunu açıkça bildiriyorum.”

   Tam da Kuran’ın basımımın yapılacağı ve dolayısıyla da para kazanacakları bir zamanda Kemal’in, Paris’e gitmesine öfkelenen Fanton, uzun bir mektup kaleme almıştı. Kemal’in, işlerle ilgilenmek yerine Paris’i tercih etmesi, onu ümitsizliğe düşürmüştü. Mektubunda, çoluk çocuğunu ona güvenerek orada (Londra) bıraktığına, işlerini yoluna koymak ve istikballerini temin etmek için buraya (İstanbul’a) geldiğine dair serzenişlerde bulunduktan sonra sıkıntıların yükünü hep kendisinin çektiğinden yakınıyor ve satır aralarında şu ağır ifadeleri kullanıyor:

“(…) Eğer elime geçersen yani buraya gelirsen ben sana gösteririm. Hayvan, haylaz, aptal, enayi, çapkın, vurdumduymaz, serseri, tembel, ila ahiri, ila ahiri… (sonuna kadar)

   Bu ağır ithamlarının arasına çapkın, serseri gibi sözcükleri dâhil etmesindeki amacı Kemal’i kızdırmamak içindir. Çünkü onun dostluğu, referansı olmadan işlerini yürütmesinin ve hatta İstanbul’da barınmasının mümkün olamayacağının farkındadır. Bu ağır sözlerden sonra eski Vidin Mutasarrıfı Aziz paşanın kendisine selam söylediğini, 10 nüsha da Kuran aldığını, burada (İstanbul) büyük bir fabrika kuracağı gibi bir dizi yeni iş görüşmeleri yaptığına değindikten sonra nihayet Namık Kemal’in, Paris sürgününü sona erdirecek izni aldığını “(…) Senin İstanbul’a dönmen için Ali paşadan izin istedim, verdi.”şeklinde tek cümleyle satır aralarına sıkıştırır. Ve yine “enayi, saçma adam, bu iş için para hazır fakat sen eğlencedesin. Hayvan!” gibi ona olan öfkesini belli eden kelimeler kullanır.

   Fanton, Paris sürgününü sona erdirecek izni alabilmek için Prens Mustafa Fazıl paşa, Ali paşa ve veliahd Murad ile görüşüyor, herhangi bir şart olmadan affedilmesinin yollarını arıyordu. Kemal’in affedilmesi, yani İstanbul’a dönmesi Fanton için büyük önem taşıyordu. Çünkü birçok alanda ticari ilişkiler kuran Fanon’un, bu işleri devam ettirebilmesi için de Kemal’in İstanbul’a dönmesi gerekiyordu. Aksi halde tüm işleri kaybedecekti. Kuran nüshalarının basılıp, siparişlerin alınmasından hemen sonra Kemal’in affedilmesi tesadüf değildi. Kemal’e ihtiyaç vardı ve o nedenle kayıtsız şartsız izin alma fikrinden vazgeçerek ileri sürülen koşulları kabul etmişti. Böylece kendi işini garantiye alırken Kemal’in hürriyetini de rehin bırakmıştı. Verilen sözlerin veya taahhütlerin içeriğini sır gibi saklayan Fanton, nasıl bir yol izlemesi gerektiğini Kemal’e şöyle izah ediyordu:

“(…) Londra’daki münasebetlerinde ihtiyatli (dikkatli) olmanı tavsiye etmek için çok ciddi sebepler var. Senin hakkında sadrazam ile görüştüm (Sadrazam Ali paşa) senden bahsettik. İstediğin zaman İstanbul’a gelebileceksin yalnız bu Haydar efendiyle (Viyana elçisi) anlaşmak şartıyla. Anlaşmak külfetli (zor) olmayacak. Bir söz kâfi! İkimizin muvaffakıyetimiz için ve senin istikbalin namına bu sözü vermen lazım.”

   Net olmamakla beraber muhtemelen davasından vazgeçmesi, siyasetten uzak durması veya devleti eleştirecek siyasi yazılar yazmaması hususunda öncelikle Viyana elçisine giderek söz vermesi, taahhütlerde bulunması gerekiyordu. Vermesi gereken sözün zor olmayacağını söylemekle yetinen Fanton, mektubunun geri kalan kısmını yine ticari konulara ayırıyor, daha evvel alamadığını söylediği şarapları aldığını ve 30 / 40 bin franka satacağından bahsediyor. Ayrıca bu mektubun satır aralarında Namık Kemal’e, içki içmemesi hususunda “Artık içme! Kendine, liyakatına, atine (geleceğine) layık ol” sözleriyle yüklenirken, yakın arkadaşlarından Kayazâde Reşad ile Osmanlının Londra konsolosuna karşı da dikkatli olması tavsiyesinde bulunuyor, Kemal’in, dava arkadaşlarından olan Çapanoğullarından Agâh’ı kovmasını ise sevinçle karşılıyor. İstanbul’daki işlerini yoluna koyduktan sonra Londra’ya gideceğini bir kez daha hatırlattıktan sonra tekrar İstanbul’a geri dönebilmek için de izin aldığını not olarak düşüyor.

   Fanton, Kemal’e izin alırken aynı zamanda İstanbul-Londra arasında serbest seyahat edebilmek için kendisine de izin almıştır. Londra’ya hareket etmeden önce Kemal’e bir mektup daha yazarak son gelişmelerin özetini yapar:

“Azizim Kemal,

Buraya geldiğimden beri olan şeylerin hulasası (özeti): 1- Bir taraftan 300 Türk lirası alındı. 2- Diğer taraftan 25 bin frank (15 ve 30 Eylül’de alınacak), 3- Bir nişan, 4- Kuran’ın basılması izni, 5- Türk ve Arap el yazmalarının basılması, 6- İki gazete tesisi, 7- Türkiye’ye tekrar gelmeme müsaade, 8- Pek fena olmayan şarap işi, 9- Halil’in (Mısırlı Halil şerif paşa) dostluğu, ila’ahiriri (sonsuza kadar) ve prensin (Mustafa Fazıl) nezdinde itibarımın iadesi ila’ahiriri.. (sonsuza kadar)
Eğer mümkün olursa iki, üç güne kadar hareket ediyorum. Mektubumu mösyö Moreau’ya okut. Allaha ısmarladık. Seni öperim ve senin olan sadık arkadaşınım.

A. Fanton”

   Fanton, tekrar geri dönmek üzere Londra’ya seyahat hazırlığı yaparken Kemal’in, İstanbul’a ne zaman döneceği hala muammadır. Çünkü Kemal, Fanton’un mektuplarına cevap vermeyi tamamen kesmiştir. Londra-İstanbul arasında sürüp giden mektuplaşmalar işte bu mektuptan sonra aniden kesiliyor. Nedenini ise zaptiye müdürü Hüsnü paşanın harcırahlı (yolluk) mektubundan öğreniyoruz. Zaptiye müdürü Hüsnü paşa, Kemal’in yol masrafları için kendisine para göndermiş, Kemal’de üç yıl aradan sonra nihayet İstanbul’a dönmüştür. Kemal’in kimlerle veya yalnız mı döndüğünün sırrını ise Kemal’in oğlu Ali Ekrem Bulayır’ın, basılmamış notlarında buluyoruz. Ali Ekrem, bu notlarının ikinci sayfasında babası Kemal’in, İstanbul’a kimlerle döndüğünü anlatır.

Ali Ekrem’in Notlarındaki Şişman A. Fanton

   Ramazanın birinci günü at üstünde Cerrahpaşa’daki Hubyar mahallesinden, Sirkeci’ye gidenler arasında Ali Ekrem’in dedesi Asım (Namık Kemal’in babası), hacı efendi ve süslü Ahmet beyin yanı sıra fesli, abani sarıklı sekiz on atlıdan oluşan kafile Namık Kemal’i karşılamaya giderler. Kemal’in yanındaki şişman bir adamla birlikte biri genç diğeri ihtiyar, iki şapkalı kadın ve iki de kız çocuğu Ali Ekrem’in dikkatini çeker. Müslüman olmadıkları belli olan bu aileden şişman olanın A. Fanton, ihtiyar kadının kaynanası, genç kadının karısı ve diğer iki kızın da Fanton’un çocukları olduğunu öğrenir. Ali Ekrem’in yayınlanmamış notlarındaki bu bilgi, ikisi arasındaki mektupların gizemli bir şekilde kesildiğine de açıklık getiriyor. Bunun nedeni, A. Fanton, mektubunda da yer verdiği gibi Londra’ya gitmiş, orada Kemal ile buluşmuş ve ailesini de alarak Kemal ile birlikte tekrar İstanbul’a dönmüştür.
Babasının, kendilerine malumat vermediğinden yakınan Ali Ekrem, bu gizemli İngiliz hakkında şu bilgileri not etmiş:

“(…) Şişman efendinin ismi mösyö Fanton imiş. Babam bu zatı, Fransa da tanımış, İstanbul’a beraber gelmişler. Fakat acaba ne maksatla? Bunu pekiyi bilemiyorum. Babam bize gördüğü işleri, hayatına dair hadiseleri uzun uzadiye anlatmadı. Şu kadarını biliyorum; mösyö Fanton, Jön Türklerle dost olmuş. Kendisi, iş adamı biraz da hayalperestmiş. İstanbul’a para kazanmak emeliyle gelmiş. Babam da onu teşvik etmiş. Sonra Kemal, Magosa’ya nefyolununca (sürülünce) ve mösyö Fanton dostundan mahrum olarak Abdülaziz’in müthiş istibdadiyle (baskısıyla) İstanbul’da barınamayacağını anlayınca, memleketine geri dönmüş.”

   Burada bir parantez açarak önemli bir ayrıntıya açıklık getirelim. Fanton’un, ailesini alarak tekrar Londra’ya geri dönmesinin nedeni, Kemal’in Magosa’ya sürgün edilmesi değildi. Çünkü Kemal’in, Londra’dan İstanbul’a birlikte döndükleri gün onunla ilişkisini kestiğini kanıtlayan notlar, pusulalar mevcuttur. İşte o pusulaların birinde A. Fanton, Kemal’e şöyle seslenir:

“(…) Neredesin yahu? Nerde görebilirim seni? Ne âlemdesin? Neden beni istemiyorsun? Seninle konuşmaya çok hakiki (gerçekten) ihtiyacım var. Benim için hayati, mühimlerin mühimi bir mesele, bahis mevzudur. Diğer taraftan senin tanıdığın ve çok sahici bir saygıyla saydığım bir zata ait olan bir önemli proje var ki, onu sana vermek lâzım.

Dostun A. Fanton.”

   Fanton’un bu pusulasından, Kemal’in görüşmek istemediği, tüm ilişkilerini kestiği kesinlik kazanıyor. Fanton ise Kemal’i ikna etmek için taktiksel manevralara başvurarak yeni projelerden bahsediyor ve bu işi ona teklif ederek nafile bir çabanın içine giriyor. Pusulasına yanıt alamıyor fakat Fanton, pes etmiyor ve ikinci bir pusula daha yazıyor. Bu pusula da ise farklı bir taktik deneyerek şöyle diyor:

“Azizim,

Mektuplarımı yazıyorum. Alınacak mühim tedbirlerim var. Öğleyin mösyö Corbiere’ye (Fransız edibi ve Bahriye Zabiti) gideceğim. Seni acele bekliyorum. Saat,10’u geçiyor.

Dostun, A. Fanton.”

   Fanton’un bu ısrarlı görüşme talebi karşısında Kemal’in, Tevfik bey (muhtemelen Kemal’in, Paris’ten sonra Magosa’ya sürgün edildiğinde kendisine yardım eden kişi) aracılığıyla kendisiyle görüşmek istemediğine dair haber gönderdiği, üçüncü pusulada ortaya çıkıyor. İşte o pusulada Fanton, şunu yazıyor:

“Azizim Kemal,

Tevfik bana dedi ki, beni görmek istemiyormuşsun. Geldim.

Çok sadık dostun A. Fanton”

   Kemal, net bir tavırla görüşmek istemediği haberini göndermesine rağmen Fanton, ısrarını sürdürüyor ve beklemeyi tercih ediyor ama yine yanıt alamıyor. Yaklaşık üç yıllık tanışıklığın ve dostluğun para, hırs yüzünden bittiğini kanıtlayan son pusulayı Fanton, Kemal’i beklediği yerde yazıyor. Tüm girişimleri sonuçsuz kalan Fanton’un bu son pusulasına alınganlığı ve çaresizliği de yansıyor ancak yine de belli etmemeye özen göstererek Kemal’e şu notu gönderiyor:

“(…) Eğer bana söylemek istediğin şey beklememi icabedecek kadar mühim değilse, uzun müddet bekletmemeni rica ederim. Zira meşgulüm.”

   Fanton, belki ikna olur düşüncesiyle duygu sömürüsü yapıyor fakat sonuç alamıyor. İstanbul’da, tüm kapıları ardına kadar açan Namık Kemal gibi bir referansı kaybeden gizemli İngiliz A. Fanton’un, ailesiyle birlikte Londra’ya geri dönmek dışında hiçbir seçeneği kalmıyor. Namık Kemal’in, Paris sürgünün ardında ki bu gerçeklerden hareketle diyebiliriz ki; eğer A. Fanton, para hırsına kapılmasaydı ve mektubunda da değindiği gibi “kayıtsız, şartsız” bir şekilde affedilmesini sağlayabilseydi, belki de İstanbul’a döndükten sonra Namık Kemal’in yaşamında farklı gelişmeler olacaktı.
                                                                              ***

(Kaynak: Devrin İnsanları ve Olayları Arasında- Namık Kemal / Mithat Cemal Kuntay-Milli Eğitim Basımevi -1949-İstanbul) Not: Bu kitap, Milli eğitim Bakanlığı Yayın Müdürlüğü’nün 9.11.1945 günlü ve 82/161-49 sayılı emri ile bir defaya mahsus sadece 1.500 adet basılmıştır.)
Not: Mektuplardaki parantez içi açıklamalar, kolay anlaşılması amacıyla tarafımdan yapılmıştır. Bu yazı, Berfin Bahar Kültür ve Edebiyat Dergisi'nin Kasım / 2018 sayısında yayınlanmıştır.



      EKLER:















Yorumlar

Popüler Yayınlar